Etkili Başvuru Yolu Olarak Bireysel Başvuru
Bu makale İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuk Anabilim Dalı Doktora Programı kapsamında 2015 Yılı Güz Dönem Ödevi olarak Karşılaştırmalı Anayasa Yargısında Bireysel Başvuru Dersinde Doç. Dr. Hüseyin Özcan incelemesine sunulmuştur.
GİRİŞ
Çalışmamızın konusu İnsan Haklarına aykırılık hallerine karşı başvurulan
yolların değerlendirilmesinde kullanılan ‘etkili başvuru’ unsuru ve bu kapsamda
tanınan etkili başvuru hakkıdır. Bu unsur Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
içtihat niteliğindeki kararları doğrultusunda şeklillenmek ile birlikte; esasen Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 13. maddesinde düzenlenmiştir. Sözleşmede yer alan
ve imzacısı bulunan devletler açısından ve ilgli ülke Anayasası kapsamında da
korunma altına alınmış olan bir hakkın ihlal edilidiği iddiasının da bulunan
başvurucunun iddialarını incelemekte; ihlal iddialarını ileri sürebildiği ulusal
mercinin mevcut, işler ve sonuca elverişli olup olmadığını denetlemektedir.
Çalışmamızda bu kapsamda, ilkin ‘etkili başvuru’ kavramı ve hakkı AİHS,
AY hükümleri ve içtihatlar üzerinden kavramın uygulamada nasıl kullanıldığı
açıklanacak takip eden bölümde yüksek mahkeme, Anayasa Mahkemesi ve AİHM
kararları ile aktarılacak ve nihayet ‘etkili başvuru’ hakkının ülkemizde tesis edilip
edilemediği tartışılarak, konuya ilişkin ölçütlere yer verilerek, değerlendirilmeye
çalışılacaktır.
Çalışmamızda, insan haklarına yönelik ihlal iddialarının
değerlendirilmesinde etkili başvuru hakkının kullanımına imkan vermeyen
uygulamaların azaltılması ve önüne geçilmesi amacı ile ‘etkili başvuru’
hakkınından ne anlamak gerektiği ayrıntılı olarak açıklanmaktadır.
BİRİNCİ BÖLÜM
I. ETKİLİ BAŞVURU HAKKININ AÇIKLANMASI
‘Etkili Başvuru’ hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13.
maddesinde; ‘Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes,
ihlal fiili resmi görev yapan kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış
da olsa, ulusal bir makama etkili bir başvuru yapabilme hakkına sahiptir’ şeklinde
ifade edilmiştir.
Bu ifade Anayasa’mızın ‘Hak Arama Hürriyeti’ başlıklı 36. maddesinde;
‘Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde
davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.’ şeklinde
yer bulmuştur.1
İnsan hakları ve temel özgürlüklerin sağlanıp korunmasında ilk ve asıl
görevli egemen devlettir. Bu göreve ilişkin hükümler başta anayasalarda olmak
üzere diğer mevzuatta da yer almaktadır.
İnsan hakları koruma sisteminin olmazsa olmaz parçalarından birisi “etkili
başvuru hakkı” dır. Devletler, AİHM’ne başvuru hakkını tanımalarının yanı sıra iç
hukukta da “etkili başvuru yolları” öngörme yükümlülüğü altındadır.
Etkili başvuru hakkı, içerik bakımından AİHS ve ek protokoller ile teminat
altına alınan bütün hakları; başvurulacak makam bakımından yargısal ve idari
mercileri kapsar, hak arama hürriyeti ve kişi özgürlüğü güvencesi ile yakından
ilgilidir.
1 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası RG: 09.11.1982, 17863.
Etkili başvuru yolları ile ilgili usul ve merci düzenlemeleri devletlerin
ihtiyarındadır, önemli olan başvuru hakkının etkin olmasıdır. İç hukukta etkili
başvuru hakkı zorunluluğunun öngörülmesinde amaç, ihlallerin daha AİHM
gelmeden iç hukuktaki mekanizmalar ile telafi yahut tazmin edilmesidir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13.
maddesi ile getirilen ‘etkili başvuru’ hakkının; teorik ve hayali değil, fiilen ve
gerçekten mevcut bulması, yani sonuç doğurabilir, işe yarar ve elverişli cinsten
olması gerekir. Başka bir deyimle, ihlal iddiasının götürüleceği merci, işin esasını
inceleme ve iddianın doğruluğunun saptanması halinde de ihlali düzeltici ve
uygulanma yeteneği olan karar alma yetkisine sahip bulunmalıdır. (Leander/İsveç’e
karşı, 26.02.1987 günlü A 116, s.78.)
Anayasa Mahkemesi gibi ilk ve son derece yargılaması yapan; yani kararlarına
karşı bir kanun yolu bulunmayan merciler söz konusu olduğunda 13.
madde hükmünün zımni bir sınırlamaya uğradığı kabul edilmektedir. Benzeri
durumlarda 13. madde güvencesi nihai derece yargılamasına dahil sayılmaktadır.
(Coriciani ve ötekileri/ İtalya’ya karşı D-R-22, s. 147.)
Bu pratiklerden de çıkarılacağı üzere; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
ulusal yargı yerine başvurma, yani dava açabilmeden öte bu davadan sonuç
alabilme için gerekli argümanların bulunup bulunmadığı ve bunların işletilebilirliği
ile ilgilenmektedir.
Mahkemenin var olması, dava açılıyor olabilmesi etkili başvuru hakkının
tecellisi için yeterli görülememektedir. Olması gereken, yargılama evresinde,
bireyin haklarının yargı yerince teslim edilebilmesidir.2
2 Dr. Selami Demirkol, ‘Mahkemelerce Ciddi Bulunmayan Anayasaya Aykırılık İddialarının
Gerekçeli Olarak Karşılanmaması Sorunu Adil Yargılanma Ve Etkili Başvuru Hakkı İlkeleri
Bağlamında Konunun İrdelenmesi’ İÜHFMC. LXVI, S.2, s. 3-14, 2008, s. 10.
Etkinlikten kasıt, başvurulan makamın iddiayı (esası) inceleme, ihlal
iddiasının doğruluğunun tespiti halinde ise ihlal düzeltici, uygulama imkanı olan bir
karar verebilme yetkisine sahip olmasıdır.
Etkili başvuru hakkı mutlak olmayıp, Devletlerin bu hakkı süre, mali külfet,
başvuru usulü şekli gibi şartlara tabi kılmaları mümkündür yeter ki bu şartlar
başvuru hakkını etkisiz kılacak derecede ağır ve zor olmasın.
Öte yandan; AİHM’e başvurunun koşullarından olan iç hukuk yollarının
tüketilmesi şartı açısından yapılan değerlendirmelerde de etkili başvuru kakkının
gözetildiği görülmektedir.
Nitekim, mevcut olduğu ilgili Devlet tarafından ileri sürülen iç-hukuk
yolları, onu kullanması gerektiği belirtilen mağdur bakımından, “elverişli”, “etkin
işleyen”, “somut sonuç veren” nitelikte değil yahut “makul sayılmayacak derecede
gecikmelere yol açan” nitelikte ise, artık şikayetçinin bu yolları tüketmesi
gerekmeyecektir.
Bir vakaada iç-hukuk yollarını tüketme koşulunun yerine getirilip
getirilmediğini ve bu koşulun istisnasının sözkonusu olup olmadığını karara
bağlama, münhasıran AİH Komisyonu ‘nun yetkisi dahilindedir ve görevidir.
Şikayetçilerin iç-hukuk yollarını tüketmedikleri argümanı, aleyhine şikayet
başvurusu yapılan Devletlerin, Sözleşme organları önünde, en sık olarak
başvurdukları itirazların başında gelmektedir.
Strazburg organlarının yerleşik içtihatlarına göre, “iç-hukuk yollarının
elverişli ve yeterli biçimde mevcut bulunduğunu kanıtlama yükü, bu kurala dayanan
Devletin üzerindedir”. Başka deyişle, tüketilmesi gereken iç-hukuk yolunun
varolduğunu kanıtlama yükümlülüğü, aleyhine başvuru yapılan Devlete
düşmektedir. 3
3 M. Semih Gemalmaz, ‘Avrupa Insan Hakları Sözleşmesi/Protokolleri ve Öngörülen Denetim
Sistemi’ Ekonomik Yaklaşım, Cilt 8, Sayı 27, 1997, s. 104.
Diğer yandan, etkili başvuru hakkı, tek başına, diğer haklardan bağımsız
olarak kullanılabilen bir hak olmayıp Sözleşme’nin teminat altına aldığı bir hak
ihlali iddiasıyla birlikte; o iddiaya istinaden kullanılabilen bir haktır.4
Özellikle Sözleşmenin 6. maddesi düzenlemesi olan ‘Adil Yargılanma’
hakkı kapsamındaki başvurularda da ‘etkili başvuru’ hakkı yönünden de inceleme
talebinde bulunulduğu görülmektedir.
AİHM’in önceki tarihli kararlarında Sözleşmenin 6. maddesine yönelik ihlal
iddialarının haklı görülmesi halinde Sözleşmenin 13. madddesi kapsamındaki
iddiaların ayrıca incelenemesine gerek görülmemekteyken; AİHM ilerleyen
zamanda bu yöndeki içtihatından ayrılmış ve özellikle makul yargılanma süresinin
aşıldığı haller için, devletin bu yönden gereken mekanizmayı oluşturması,
iyileştirmede bulunması yükümünde olduğundan bu ihlallere sürekli olarak
sebebiyet vermesinin önüne geçebilmek adına ayrıca 13. madde kapsamında da
değerlendirmede bulunma yoluna gitme yönünde uygulamaya gitmeye karar
vermiştir.
Mahkemenin yaklaşımındaki değişikliği gösteren kararlardan biri de Kudla-
Polonya davası kararıdır (26 Ekim 2000, Başvuru No. 30210/96, paragraf 146-149,
152 ve 156)
Mahkeme, 6. madde’nin 1. fıkrasına göre ihlal tespit ettiği geçmişteki pek çok
davada aynı şikâyetle bağlantılı olarak ayrıca 13. madde kapsamında da değerlendirme
yapmayı gereksiz görmüştür. Bu görüş çoğu kez, 6. madde 1. fıkrasının 13. madde
karşısında özel hüküm (lex specialis) niteliğinde olduğu düşüncesinden
kaynaklanmıştır.
4 http://www.bireyselbasvuru.info/Web/Icerik.aspx?IcerikID=57 (çevrim içi) Erişim: 13.11.2015 T.
Mahkeme geçmişteki benzer davalarda, 6. madde 1. fıkrada yer alan “makul
süre” koşulunun ihlaline karar verdiğini belirterek, 13. maddede öngörülen etkili
başvuru yolunun yokluğuna ilişkin şikâyet için değerlendirme yapmayı reddetmiştir
Mahkeme, kendisine yapılan, yalnızca ya da ağırlıklı olarak, makul
sürede yargılanamamaktan dolayı 6. madde 1. fıkranın ihlal edildiği iddialarını
içeren başvurulardaki artışı dikkate alarak bu içtihadını gözden geçirmesinin
zamanının geldiği görüşündedir.
Bu alanda ihlal tespitinin giderek daha sık gerçekleşmesi sonucunda
Mahkeme kısa süre önce, “yargı hizmetlerinde aşırı gecikmelerin” olduğu ve “bu
konuda davacıların ülkelerinde hukuki başvuru yollarının kapalı olduğu”
durumlarda, bir hukuk Devlet’i yönünden, ulusal hukuk düzeninde “önemli bir
tehlikenin” var olduğuna dikkat çekmiştir (örneğin bkz. Bottazzi-İtalya [BD], No.
34884/97, paragraf 22, AİHS 1999-V; Di Mauro-İtalya [BD], No. 34256/96, paragraf
23, ECHR 1999-V; A.S- İtalya [BD], No. 35265/97, paragraf 18, 28 Temmuz 1999, ve
Ferrari-İtalya [BD], No. 33440/96, paragraf 21, 28 Temmuz 1999).
Mahkeme bu çerçevede, başvurucunun makul süre zarfında
yargılanmaması nedeniyle 6. madde 1. fıkranın ihlalini tespit etmiş olmasına
bakmaksızın ve bundan bağımsız olarak, başvurucunun şikâyetini 13. madde
ışığında değerlendirmenin gerekli olduğu görüşündedir. […]
13. madde’nin amacı bireylerin, Sözleşme’de belirtilen haklarının ihlal
edildiği durumlarda konuyu Mahkeme’ye getirerek uluslarararası mekanizmayı
işletmeden önce, ulusal düzeyde çare arayabilecekleri vasıtaların mevcut olmasını
sağlamaktır. Bu açıdan bakıldığında, eğer Sözleşme’den kaynaklanan iddiayı ulusal bir
makama havale etmek mümkün değilse, bir bireyin makul sürede yargılanma hakkının
etkinlik derecesi azalacaktır. Ayrıca, 13. maddede öngörülen koşullar, bireylerin
hukuki işlemlerde haddinden fazla gecikmelere maruz bırakılmamaları yönünde 6.
madde 1. fıkrada öngörülen genel yükümlülüğe dahil olmaktan ziyade, bu fıkra
hükümlerini pekiştirir niteliktedir.5
5 Gilles Dutertre, ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından Örnekler’, Avrupa Konseyi
Yayınları, Kasım 2003, s. 290.
İKİNCİ BÖLÜM
II. ETKİLİ BAŞVURU HAKKININ MAHİYETİ
13. maddenin amacı Strazburg denetim organları tarafından verilen
kararların ulusal düzeyde yerine getirilmesini sağlamak değil, fakat Sözleşme’nin
koruduğu bir hak ya da özgürlüğün ihlali iddiasının önce ulusal merciler önünde
incelenip düzeltilmesi olanağının sağlanması ve ancak olumsuz sonuç alınması
halinde söz konusu ihlal iddiasının ikincil yetkiye sahip Sözleşme organları önüne
getirilmesidir.
Maddede genel bir deyimle ‘ulusal bir makama’ başvurudan söz edildiği
cihetle, bu makamın yargısal nitelikte olması gerekmez. Bununla beraber mevcut
başvuru yolunun etkililiği değerlendirimesinde, başvuru makamının yetkileri ve
sunduğu güvenceler göz önünde tutulmalıdır. (Silver Etautres/İngiltere,
Leander/İsveç, Chahal/İngiltere, Klass ve Öte./Almanya)
İhlal iddiasının götürüleceği merci işin esasının inceleme ve iddianın
doğruluğunu saptaması halinde de, ihlali düzeltici ve uygulanma yeteneği olan karar
alma yetkisine sahip bulunmalıdır. (Rubinat/İtalya, Leander/İsveç)
Birden fazla başvuru makamının mevcut olup bunlardan her birinin tek
başına 13. madde isteklerine cevap vermemesi durumunda, bunların hepsi bir arada
mütaala edilerek, birlikte hüküm gereklerini karşılamaları yeterlidir.
(Leander/İsveç, Van Drogenbroeck/Belçika) Etkili başvuru hakının, Mahkeme’nin
deyimiyle ‘teorik ve hayali’ değil, fiilen ve gerçekten mevcut bulunması yani sonuç
doğurabilir, işe yarar ve elverişli olması gerekir.
Yapılan başvurunun ilgili makamlarca reddedilmesi, bu durumun ‘etkili’
yani ‘gerçek ve elverişli’ olmadığı anlamına gelmez. (Kom.K.C./İngiltere,
17.11.1983, no 9276/81; Sunday Times/İngiltere, Soering/İngiltere, Kom
K.X./İngiltere)6
Madde hükmünün gereği, Sözleşme bağlamında savunulabilir bir şikayetin
yani ihlal iddiasının varlığıdır. (Silver/İngiltere, Leander/İsveç) AİHS‘nin 13.
madde hükmünün uygulanabilirliği için Sözleşme hükmünün çiğnendiği iddiasının
makul ve savunulabilir nitelikte olması yeterlidir. (De Wilde Ooms et Versyp/
Belçika, Boyle et Rice/İngiltere, Costello Roberts/İngiltere)
Sözleşmenin 35. maddesinin 1. fıkrasında uluslarası hukukun genel olarak
kabul edilen prensiplerine göre, ancak iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonre ve
kesin karardan itibaren altı aylık süre içersinde Mahkeme’ye başvurulabileceği
düzenlenmiş bulunmaktadır.
Mahkemenin iç hukuk yollarının tüketilmesine ilişkin içtihatına göre,
Mahkeme’ye başvuru yapacak kişilerin, şikayetlerini ulusal hukuktaki usul
kurallarına uygun bir şekilde ve yetkili mercilere başvurarak, Sözleşme altındaki
şikayetlerini bu mercilerin dikkatine sunmaları gerkekmektedir. Bu iç hukuk
yollarının başvurucu tarafından doğrudan ulaşılabilir olması gerekmektedir.
İç hukuk yollarının tüketilmesi ile Sözleşmenin 13. maddesi arasında yakın
bir ilişki vardır. Mahkeme birçok kararında, ulusal makaların başvurucunun
iddiaları karşısında hareketsiz kalmaları durumunda, davalı devletin iç hukuk
yollarının tüketilmediği yolundaki savunmalarını reddetmesi yanında, 13. maddenin
ihlal edildiği sonucuna da varmıştır.
6 Özcan Özbey, ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Başvuru Yöntemleri’, Adalet Yayınevi, Ankara
2008, s. 369.
Mahkeme Assenov (Assenov ve öte./Bulgaristan, 28.101.1998) isimli kişinin
Bulgaristan aleyhine yapmış olduğu başvuruda, başvurucunun iddialarının etkin bir
şekilde soruşturulmadığına karar vererek 13. maddenin ihlal edildiğine karar
vermiştir. Assenov gibi davalar Mahkemenin yerleşik içtihadı haline gelmiş ve
benzeri birçok davada emsal teşkil etmiştir.
Sözleşme bağlamında etkin soruşturmanın Mahkeme’nin içtihatlarına göre
belirlenmesi gerekmektedir. Mahkeme’nin bu konudaki içtihadı ağrılıklı olarak 2, 3
ve 5. maddeler altında yapılan başvurularda bu madde hükümlerine ilaveten 13.
maddenin de çiğenendiği yönünde gelişmiştir. (Aksoy/Türkiye, Aydın/Türkiye,
Timurtaş/Türkiye, İlhan/Türkiye, Salman/Türkiye, Büyükdağ/Türkiye)
Mahkemenin yerleşik içtihadı haline gelmiş Mc Cann/İngilitere ve
Kaya/Türkiye kararlarında, devlet yetkilileri veya özel şahıslar tarafından kullanılan
güç sonucunda ölüm olayları meydana geldiğinde resmi ve etkin bir soruşturmanın
nasıl yapılması gerektiği belirtilmiştir. Soruşturmanın olayda kullanılmış olan
gücün orantılı olup olmadığının belirlenmesine ve sorumluların teşhisine ve
cezalandırılmasına elverişli olacak şekilde etkin olması gerekmektedir.
Ulusal makamların bir ölüm olayından haberdar olduklarında, kendilerine
resmi bir başvuru yapılmasını beklemeden soruşturma açmaları gerektiği
Mahkeme’nin birçok kararında beliritlmiştir.
Mahkeme etkin bir soruşturmanın mümkün olduğunca kamuya açık olarak,
olaydan tamamen bağımsız yetkililer tarafından tarafsız bir şekilde yapılmasını
öngörmektedir. Ayrıca kamuya açık incelemenin açıklık derecesinin olaydan olaya
değişebileceğine dikkat çekilmiştir. (Güleç/Türkiye)
İnsan Hakları Mahkemesi, konuya ilişkin bir kararında, olayın failleri
olduğu iddia edilen jandarma askerlerinin eylemenlerinin soruşturmanın bizzat
kendi komutanları tarafından yapılmasını eleştirmiş ve bu kişilerin bağımsız
soruşturma yapmalarının imkansız olduğuna karar vermiştir.
Mahkeme ayrıca, bir başka kararında da Kaymakam ve diğer mülki
amirlerden oluşan idare kurullarının da tarafsız olamayacaklarına hükmetmiştir.
(Yöyler/Türkiye, Bilgin/Türkiye, Akdeniz/Türkiye).7
Zaman içinde AİHM, 13. madde’den yola çıkarak bir dizi genel ilke tespit
etmiştir. Bunlardan ilki 13. madde’nin usule ilişkin bir teminat sağladığıdır. 1
No.’lu Protokol’ün 1. maddesi’yle paralellik kurulan Iatridis/Yunanistan davası
kararında (25 Mart 1999, Reports 1999-II, paragraf 65) da bu yaklaşım
benimsenmiştir:
Mahkeme, 13. madde’ye göre yapılan şikâyetin, iç hukuk yollarının
tüketilmemesine ilişkin itirazla ve 1 No.’lu Protokol’ün 1. maddesi uyarınca
gündeme getirilen şikâyetlerle aynı olgulardan kaynaklandığını belirtmektedir. Ne
var ki Sözleşme’nin 13. maddesi’nde ve 1 No.’lu Protokol’ün 1. maddesi’nde
koruma altına alınan hakların özellikleri birbirinden farklıdır: bunların ilkinde
“etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkı”, yani usule ilişkin bir teminat ortaya
konmakta, ikincisinde yer alan usule ilişkin gereklilik ise mal ve mülk sahibi olma
hakkına saygıyı hedefleyen daha geniş kapsamlı bir amaca eşlik etmektedir. (Aynı
şekilde, 18 Aralık 1996 tarihli Aksoy-Türkiye davası kararı, Reports 1996-VI, s.
2286, paragraf 95; 25 Eylül 1997 tarihli Aydın-Türkiye davası kararı, Reports 1997-
VI, s. 1895- 1896, paragraf 103; ve 19 Şubat 1998 tarihli Kaya-Türkiye davası
kararı, Reports 1998-I, s. 329-330, paragraf 106.)
Kötü muameleyle ilgili olarak bir soruşturmadaki boşluklara ilişkin 21
Aralık 2000 tarihli Büyükdağ-Türkiye davası kararında, (Başvuru No. 28340/95,
paragraf 64), AİHM 13. madde’nin kapsamını tanımlamıştır:
7 Özcan Özbey, a.g.e, s. 371, 373.
13. madde’den kaynaklanan yükümlülüğün kapsamı, başvurucunun AİHS’e
dayanarak dile getirdiği şikâyetin niteliğine bağlı olarak değişkenlik göstermektedir.
Ancak, 13. madde’nin yapılmasını öngördüğü başvuru hem uygulamada, hem de
yasalarda “etkili” olmalı, özellikle de davalı Devlet makamlarının fiilleri ya da
haklı gösterilemeyecek ihmalleri bu etkili başvurunun uygulanmasına engel
teşkil etmemelidir (yukarıda sözü geçen Aksoy davası kararı, s. 2286, paragraf 95,
25 Eylül 1997 tarihli Aydın-Türkiye davası kararı, s. 1895-1896, paragraf 103, ve 19
Şubat 1998 tarihli Kaya-Türkiye kararı, Reports 1998-I, s. 329-330, paragraf 106).
Leander-İsveç davasında AİHM (26 Mart 1987, Seri A No. 116, s. 29-30,
paragraf 77) şu görüşe varmıştır:
13. maddenin yorumlanmasında aşağıdaki genel ilkeler önem taşır:
a. Bir bireyin Sözleşme’de öngörülen haklarının ihlali nedeniyle mağdur
olduğuna dair savunulabilir bir iddiası bulunduğunda, bu kişi hem iddiasının
doğruluğunun tespit edilebilmesi, hem de mümkünse zararının telafisi için kendi
ülkesindeki bir makama başvurabilmelidir.
b. 13. maddede belirtilen makam bir yargı makamı olmak zorunda değildir,
ancak bu makamın yetkileri ve sunduğu teminatlar yapılan başvurunun etkili
olup olmadığının tespit edilmesi bakımından önemlidir.
c. Her ne kadar hiçbir başvuru yolu tek başına 13. maddede öngörülen
koşullar için yeterli olmayacaksa da ulusal mevzuatta yer alan başvuru
yollarının toplamı bu doğrultuda yeterli olabilir.
Bir başka temel ilke, Boyle ve Rice-Birleşik Krallık davası kararında (27
Nisan 1988, Seri A No. 131, s. 23-24, paragraf 52 ve 55) hatırlatılmıştır.
AİHS’ndeki hakları ihlal edilen herkesin ulusal bir mahkemeye başvuru yolunun
açık olmasını sağlamayı amaçlayan 13. madde, bu haklardan birinin ihlalinin söz
konusu olmadığı durumlarda bile geçerlidir. Nihayet, bir hakkın ihlaline
ilişkin savunulabilir bir iddiada bulunulabilmesi yeterlidir:
13. maddenin lafzına rağmen, Sözleşme’nin bir başka hükmünün (“esaslı”
bir hükmün) ihlalinin fiilen söz konusu olması bu Madde’nin uygulanması için
bir ön koşul değildir (bkz. 6 Eylül 1978 tarihli Klass ve Diğerleri davası kararı,
Seri A No. 28, s. 29, paragraf 64). 13. madde, Sözleşme’de yer alan hak ve
özgürlüklerden faydalanmayı ve dolayısıyla bunların ihlal edildiği iddiasının
mümkün olmasını ulusal düzeyde sağlayacak bir başvuru yolunu teminat
altına alır (bkz. 8 Temmuz 1986 tarihli Lithgow ve Diğerleri davası kararı, Seri A
No. 102, s. 74, paragraf 205 ve burada adı geçen makamlar).8
Bireysel başvurunun etkililiği şartlarından bir diğeri de ileri sürülen ihlale
ilişkin yeterli bir çare sunulabilmesidir. Bu anlamda, bireysel başvuru hakkı ya
ihlalin meydan gelemsini ya da devamını önleyebilme etkisine sahip olmalı veyahut
da meydana gelen ihlal karşısında uygun bir tatmin sağlamalıdır. (Ramirez
Snachez/Fransa no: 59450/00) Tatminin ne şekilde olması gerektiği kişilerin maruz
kaldığı ihlalin niteliğine göre değişmektedir. Sözleşmenin 2. ve 3. maddelerinin
ihlal edildiği hallerde suçları tespit edip cezalandırma yeterliliği de aranmaktadır.
6162 sayılı Kanunun 50/1-2. Maddesi, Anayasa Mahkemesi’ne, bir hakkın
ihlal edildiğine karar verilmesi halinde bu durumu telafi etmek üzere geniş bir
seçenek yelpazesi sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi öncelikle ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken her neyse ona
hükmedebilecektir. Maddede düzenlenen yeniden yargılama durumu, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi tarafından istisnai olarak taraf devletlerden talep edilemekte ve
adil yargılamanın ihlal edildiği hallerde ihlali gidermek için kullanılabilecek etkili
bir yol olarak görülmektedir. Yeniden yargılama, ilk bakışta sözleşmenin 6.
maddesi kapsamıdaki ihlallere yönelik bir tamin sağlıyor gibi görülebilir. Ancak, bu
tür yargılamalar sonucunda verilen kararlar pek çok halde Sözleşmenin diğer
8 Gilles Dutertre, a.g.e., s.287-289.
maddelerinin (Özel hayat, ifade özgürlüğü, mülkiyet hakkı vs.) ihlallini de
doğurmaktadır. Dolayısyla iyi işleyen bir yeniden yargılama uygulaması, tüm bu
maddeler açısından da etkili bir tatmin yolu sağlayacaktır.
Yeniden yargılamanın herhangi bir hukuki yarar sağlamadığı hallerde ise
Anayasa Mahkemesi ya kendisi doğrudan tazminata hükmedebilecek ya da kişileri
tazminat davası açmak üzere genel mahekemelere yönlendirecektir. İster Anayasa
Mahkemesi ister diğer mahkemeler tazminata hükmetsin, önemli olan içtihatların
ışığında kabul edilebilir bir miktarı karara bağlamaları ve kararlarını
geciktirmeksizin vermeleridir.9
9 Özcan Özbey, ‘Türk Hukukunda Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Hakkı’, Adalet Yayınevi,
Ankara 2013, s. 303-304.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
III. KAVRAMA İLİŞKİN MAHKEME KARARLARI
3.1. DANIŞTAY’IN KONUYA İLİŞKİN KARARI
‘…Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesinin III.
Bölümünde yer alan “Adil yargılama hakkı” başlıklı 14. maddesinde; herkesin
mahkemeler ve yargı yerleri önünde eşit oldukları, herkesin hakkındaki bir suç
isnadının veya hak ve yükümlülükleri ile ilgili bir hukuki uyuşmazlığın karara
bağlanmasında, hukuken kurulmuş yetkili, bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri
tarafından adil ve aleni olarak yargılanma hakkına sahip oldukları belirtilmiştir.
Sözleşmenin yukarıda yer verilen maddesi ile “hak arama özgürlüğü” güvenceye
alınmıştır. Temel insan haklarından olan bu hakkın kullanılabilmesi için hiçbir
kısıtlamaya tabi olmaması gerekir. Mahkemeye etkili olarak başvurabilme ve sav
ve savunma hakkını kullanabilme yönünde engel teşkil eden tüm işlem ve
uygulamaların sözleşmeye de aykırı olacağı tartışmasızdır. Adil yargılanma
hakkının tam ve koşulsuz gerçekleşmesi, sav ve savunma hakkının etkin
kullanabilmesinin güvenceye alınması konularında sınırsız hükümler içermesi
nedeniyle birçok ulusal ve uluslararası kurallara göre ileri durumda bulunan
sözleşmenin uyuşmazlıkların çözümünde uygulanması çağdaş hukuk anlayışının
doğal bir sonucudur……
…..Anayasanın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde; herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı
kimliğiyle sav ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Sav ve savunma
hakkı birbirini tamamlayan ve birbirinden ayrılması olanaksız niteliğiyle hak
arama özgürlüğünün temelini oluşturur. Önemi nedeniyle hak arama özgürlüğü
yalnız toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri değil aynı zamanda bireyin
adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Bu
hakkın kullanılması, yerine getirilmesi olabildiğince kolaylaştırılmalı, olumlu
yada olumsuz sonuç almayı geciktiren, güçleştiren engeller kaldırılmalıdır.
Kişinin karşılaştığı bir suçlamaya karşı kendisini savunabilmesinin yada maruz
kaldığı haksız bir eylem veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin
en etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanmak ve bu
davada kullanılabilecek kanıtları mahkeme önüne getirebilme olanağına sahip
olması gerekmektedir…’ Dan. 12.D., 2005/6353 E., 2006/540 K., 22.02.2006 T.
3.2. YARGITAY’IN KONUYA İLİŞKİN KARARI
‘…Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin amacı insan hakları evrensel bildirisinde
yer alan temel kişisel ve siyasal hakların Avrupa Konseyi kapsamında tanınması,
uygulanması ve uluslararası güvenceye kavuşturulmasıdır. Daha sonraki sözleşme
ve protokollerle kısmen değiştirilip genişletilen ve geliştirilen Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6. maddesi adil yargılanma hakkına ayrılmıştır. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi adil yargılanma hakkının gerçekleşmesi için asgari standartları
belirlemiş, Türkiye bu sözleşmeye ve eki protokollere katılmakla bu standartları
kendi vatandaşlarına sağlama yükümlülüğü altına girmiştir. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6. maddesinin 1. fıkrası kişiye, bir hukuk veya ceza davasının
kanunla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından makul bir süre
içerisinde adil ve açık olarak görülmesini isteme hakkı tanımıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin 1.fıkrasına göre bu unsurlar
“yasal, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme”, “makul bir süre içinde davanın sona
erdirilmesi” “aleni surette yargılama” “davanın hakkaniyete uygun dinlenilmesi”
olarak sıralanabilir. Bu unsurlar madde metninde açıkça yer almakta olup, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (Divan) içtihatlarıyla ortaya çıkan ve zımnen
sözleşmede varlığı kabul edilen unsurlar ise, “mahkeme önünde hak arama
özgürlüğü,” “taraflar arasında silah eşitliği”, “yargılamada yüze karşılık
(vicahilik )” gibi ilkelerdir. Madde metnine göre adil yargılanmadan söz edebilmek
için, yargılamanın bütününü dikkate almak gerekir. Buradan hareketle, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi çeşitli nedenlerle yargı organına başvuru hakkının
engellenmesi halinde adil yargılanma hakkının engellendiği, dolayısıyla adil
yargılanma hakkının ihlâl edildiği sonucuna varabilmektedir. Bu açıklamaların
ışığında adil yargılanma hakkının tanımı şu şekilde yapılabilir; Adil yargılanma
hakkı, imkanlar ölçüsünde uyuşmazlığın, taraflar arasında fark gözetmeksizin iddia
ve savunmaların eşit ve karşılıklı yapıldığı dürüst bir yargılamadır. (Prof. Dr.
Süheyl Donay. İnsan Hakları Açısından Sanığın Hakları ve Türk Hukuku İstanbul
1982.s.39 vd). Doğru bir yargılanmadan bahsedilebilmek için öncelikle taraflara
dava açabilme ve uyuşmazlıklarını yargı yerleri önünde çözme hakkının tanınması
gerekir. Mahkeme önünde hak aramanın doğrudan doğruya yasa ile kısıtlanması
ya da dava açma hakkını imkansızlaştıracak şartların mevcut olmaması
gerekmektedir. (Prof. Dr. Tekin Akıllıoğlu İnsan Hakları1
Kavram Kaynakları ve
Kurma Sistemleri Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları
Merkezi Yayını Ankara 1995 s.314 ). Mahkeme önünde hak aramanın pahalı ve
masraflı olması nedeniyle güçleşmesi gibi konular da, bu konu gibi içtihatla
belirlenen aykırılık nedenleridir. Dava hakkının mevcudiyetinden bahsedebilmek
için yargılama makamının iddiayı her yönüyle incelemek ve esası hakkında karar
vermek yetkisine sahip olması gerekmektedir. Burada sözü, edilen mahkeme
görevli olduğu konuları daha önceden belirlenmiş usul kurallarına uygun olarak
ve hukuk kuralarına dayanarak zorla yerine getirebilme gücüne sahip karar
verebilen makamdır. (Prof. Dr. Feyyaz GölcüklüProf.
Dr.Şeref Gözübüyük AİHS.
Başvuru Hakkı Ankara 1992 s.217 vd ). Bunun gibi, mahkemenin daha önceden
yasal olarak kurulan bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olması gerekir. ( Yrd. Doç.
Dr. M. Refik Korkusuz Uluslararası Belgelerde ve Türk Anayasası’nda Temel Hak
ve özgürlükler. İstanbul 1998 s:103 vd )….’ YAR. HGK, 2003/7438
E., 2003/463
K., 02.07.2003 T.
3.3. ANAYASA MAHKEMESİNİN KONUYA İLİŞKİN KARARLARI
‘… Etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialaırın, mutlaka
Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle
bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Bir başka ifaadeyle etkili başvuru hakkının
ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için hangi temel hak ve özgürlüğü
konusunda etkili başvuru hakının kısıtlandığı sorusuna cevap verilmesi
gerekmektedir. (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §33).’ Bireysel Başvuru No:
2013/2814, Karar Tarihi: 18.06.2014.
‘…..Bir başka ifadeyle, etkili başvuru hakkı bağımsız nitelikte koruma
işlevine sahip olmayıp, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını, korunmasını ve
başvuru yollarını güvence altına alan tamamlayıcı nitelikte haklardandır. (Bkz. B.
No: 2012/1049,26/3/2013, §§ 33 ve 34). Bu noktada, her ne kadar Anayasa’da
korunan haklardan herhangi birinin ihlal edilmiş olması şart değilse de;
17
başvurucuların en azından Anayasa ve Sözleşme bağlamında “ileri sürülebilir bir
iddia”larının bulunup bulunmadığına bakılacaktır (Benzer yöndeki AİHM
kararları için bkz. Böyle ve Rice/Birleşik Krallık, B. No: 9659/82 ve 9658/82, 27
Nisan 1988, § 52; Altuntaş/Türkiye (k.k.), B. No: 36680/97, 29 Ocak 2002; ve
Larisa Smiljan Pervan/Hırvatistan (k.k.), B. No: 31383/13,4 Mart 2014). Yukarıda
belirtilenlerin ışığında, başvurucunun etkili başvuru hakkından yoksun bırakıldığı
iddiasının, başvurunun temelini oluşturan adil yargılanma hakkı çerçevesinde ve
bu hakla bağlantılı olarak ele alınması zorunluluğu vardır. Bireysel Başvuru No:
2013/2156, Karar Tarihi: 22.01.2015.
‘….AİHS ve Anayasa’da güvence altına alınmış etkili bir hukuk yoluna
başvurma hakkının korunabilmesi için, bireysel başvuru kapsamında korunan
haklardan birinin ihlal edildiğine dair “savunulabilir bir iddia”nın bulunması
gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Lithgow ve
Diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 9006/80; 9262/81; 9263/81; 9265/81; 9266/81;
9313/81; 9405/8, 8/7/1986, § 205; Leander/İsveç, B. No: 9248/81,26/3/1987, §77).’
Bireysel Başvuru No: 2013/5660, Karar Tarihi: 20.03.2014.
‘…Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı
bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada
açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki
belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim
hakkını ihlâl edebilmektedir (Aynı yöndeki AÎHM kararı için bkz. Geffre/Fransa,
B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34)…. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş
hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul
edilmektedir. ……Sonuç itibariyle mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen
mahkemeye erişim hakkına ilişkin sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek
şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve
başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (B. No:
2013/1613,2/10/2013, § 38). Dava açılması konusundaki kısıtlamalar, kural
olarak mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Bu kısıtlamalar, süre ve
benzeri bir takım usuli şartlar öngörülerek doğrudan doğruya olabileceği gibi,
mahkeme önünde devam eden bir davanın taraflarının, dava konusu hak veya
menfaate yönelik tasarruflarının sınırlandırılması şeklinde de tezahür edebilir.
….. Adil yargılanma hakkı, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez
unsurlarından biri olup, tüm bireyler açısından mümkün olan en geniş şekilde
güvence altına alınmalıdır. Diğer taraftan hukuki eylem, işlem ve kuralların
sürekli dava tehdidi altında bulunması hukuk devletinin unsurları olan hukuki
istikrar ve hukuki güvenlik ilkeleriyle bağdaşmaz. Bu nedenle hak arama
özgürlüğü ile hukuki istikrar ve hukuki güvenlik gerekleri arasında makul bir
denge gözetilmelidir (AYM, E.2010/83, K.2012/169, K.T. 1/11/2012). ….. Bu
çerçevede, hakkın kullanılmasını önemli ölçüde güçleştiren, hakkı kullanılamaz
hale getiren veya ortadan kaldıran sınırlamaların, hakkın özüne dokunduğu
kabul edilmelidir (AYM, E.2002/112, K.2003/33, K.T. 10/4/2003). Ölçülülük
ilkesinin amacı da, temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla
sınırlandırılmasının önlenmesidir. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca
ölçülülük ilkesi, sınırlama için kullanılan aracın sınırlama amacını
gerçekleştirmeye uygun olmasını ifade eden elverişlilik, sınırlayıcı önlemin
sınırlama amacına ulaşmak bakımından zorunlu olmasına işaret eden zorunluluk
ve araçla amacın orantısız bir ölçü içinde bulunmaması ile sınırlamanın ölçüsüz
bir yükümlülük getirmemesini deyimleyen oranlılık unsurlarını içermektedir
(AYM, E.2012/100, K.2013/84, K.T. 4/7/2013). ….. gözetilen kamusal yararın
gerekleri ile bireyin temel hakkının korunması arasında adil bir dengenin
kurulup kurulmadığının belirlenmesi zorunludur. Anayasa’nın 13. maddesi
vasıtasıyla Anayasa’da yer alan tüm temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması
hususunda geçerli olan bu denge, mahkemeye erişim hakkının
sınırlandırılmasında da göz önünde bulundurulmalıdır. Somut başvuruda
…..maddi durumunun elverişsiz olduğu anlaşılan başvurucunun, katlanmak
zorunda bırakıldığı külfetin, hedeflenen meşru amaçlarla orantısız olduğu;
dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Belirtilen
nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.’ Bireysel
Başvuru Numarası : 2012/1052, Karar Tarihi : 23.07.2014.
‘…Bakanlık görüş yazısında, AİHM içtihatlarında, mahkemeye erişim
hakkının var olmasının yeterli görülmediği, ayrıca etkili olmasının da arandığı,
mahkemeye başvuru hakkına getirilen hukuki engelleme kadar fiili bir
engellemenin de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) aykırı
olacağının kabul edildiği, ayrıca müdahalenin makul olması, meşru bir amaç
izlemesi ve hakkın özünü ortadan kaldıracak mahiyette olmamasının arandığı,
kısıtlama, meşru bir amaç gütmediği ve kullanılan yol ile erişilmek istenen meşru
amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi olmadığı takdirde, Sözleşme’nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile uyumlu olmayacağının kabul edildiği
bildirilmiştir. …. adil yargılanma hakkının, doğası gereği mahkemeye erişim
hakkını da kapsadığının kabulü gerektiği, bu hakkın, bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiği, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği’ Bireysel Başvuru
Numarası : 2013/3543, Karar Tarihi : 07.05.2015.
‘…..ihlal iddialarına ilişkin olarak öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi gerekmektedir. Ancak somut olayın koşulları itibarıyla başvuru
yollarının tüketilmesinin yarar sağlamayacağı veya etkili olmadığının anlaşılması
halinde anılan yollar tüketilmeden yapılan bir başvuru incelenebilir (Şehap
Korkmaz, B. No. 2013/8975,23/7/2014, § 33). Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında tanımlanan kötü muamele yasağına ilişkin olarak devletin pozitif
yükümlülüğü kapsamında etkili bir hukuk mekanizmasının olması ve bu
mekanizmanın sadece teorik değil pratik olarak da işlemesi gereklidir. Mevcut
hukuk sisteminde teorik olarak etkili bir hukuk mekanizması olmadığı söylenemez.
Bununla birlikte bu mekanizmanın pratik olarak etkili işlemesi her somut olay
açısından ayrı ayrı değerlendirilmelidir….’ Bireysel Başvuru Numarası:
2013/7836, Karar Tarihi : 16.04.2015.
‘….mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp
uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili
olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239,
2/7/2013, § 29)…’ Bireysel Başvuru Numarası : 2013/7836,
Karar Tarihi : 16.04.2015.
‘…..bireylerin başvurmaları halinde haklarının korunması açısından etkili
sonuç alamayacakları, yeterli denetim güvencelerine sahip bulunmayan ve
görünürde mevcut olan bir başvuru yolunun Anayasa ve Sözleşme anlamında
etkili bir başvuru yolu olarak kabulüne olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle,
kanun yoluna başvurma hakkının etkili bir şekilde sağlanabilmesi için kanun
yolu merciinin, iç ve dış bağımsızlığa sahip, incelenen kararı gerektiğinde
değiştirme yetkisi olan ve başvurucuya etkili denetim imkanı sağlayan bir konum
ve yapıya sahip bulunması gerekir. ……. Sonuç olarak, ilgili, hâkim tarafından
etkili bir şekilde dinlenilmeli, habeas corpus yargılaması kişiye teori ve pratikte
makul bir başarı şansı ya da ümidi sunmalıdır; aksi halde söz konusu başvuru
yolu etkili ve tüketilmesi zorunlu bir başvuru yolu olarak
değerlendirilmeyecektir” (Mehmet Öncü, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve
Tutuklama(l): Tutuklulukta Makul Süre”, Haşini Kılıç’a Armağan, Anayasa
Mahkemesi Yayınları, Cilt 1, Ankara 2015 s.15961598).’
Bireysel
Başvuru Numarası : 2014/14061, Karar Tarihi : 08.04.2015.
3.4. AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN KONUYA İLİŞKİN
KARARLARI
‘…Tutukluluk haline karşı yapılan itirazı değerlendiren adli bir merciinin
bilhassa çekişmeli yargı sürecinde taraflar arasındaki “silahların eşitliği” ilkesini
de gözeten bir duruşmanın gerçekleşmesini sağlayacak hukuki güvenceleri
sağlaması gerekmektedir (Bkz. SanchezReisseİsviçre,
21 Ekim 1986, TothAvusturya
12 Aralık 1991, KampanisYunanistan
13 Temmuz 1995,
SchöpsAlmanya
no: 25116/94). AİHM, Hükümetin öne sürmüş olduğu başvuru
yolu ile ilgili olarak daha önce de benzer başvurularda incelediği üzere sözü
edilen başvuru yolunun bir yanda etkisiz ve uygulamada başarı ile
sonuçlanabilecek bir başvuru şansını garanti etmemesi (Bkz. diğerleri arasında,
Koşti vd.Türkiye
no: 74321/01, 3 Mayıs 2007), öte yanda adli bir merci nezdinde
sağlamış olduğu güvenceler arasında özellikle vicahilik ve silahların eşitliği
ilkelerine riayet edilmemesi nedeniyle etkili bir başvuru olarak
addedilemeyeceğini ifade etmektedir (Bkz. aynı anlamda, BağrıyanıkTürkiye
kararı, no: 43256/04, 5 Haziran 2007 ve Cahit DemirelTürkiye
no: 18623/03, 7
Temmuz 2009). … başvuranın tutukluluk halinin yasallığına ilişkin yaptığı itiraz
sürecinde AİHS’nin 5/4 maddesi gereğince hakkaniyete uygun yargılamanın
gereğinin yerine getirilmediği sonucuna varmaktadır.’
ERHAN DİNÇ TÜRKİYE
DAVASI 28551/06 20 MAYIS 2010
‘…AİHM, müteaddit defalar benzer sorunları ortaya koyan davaları
inceleme imkanı bulduğunu ve AİHS’nin 5/4 ve 5/5 maddesinin ihlal edildiği
sonucuna ulaştığını hatırlatmaktadır (bkz, diğerleri arasından,
BağrıyanıkTürkiye,
başvuru no: 43256/04, 5 Haziran 2007, Cahit SolmazTürkiye,
başvuru no: 34623/03, 14 Haziran 2007, Abdulkadir AktaşTürkiye,
başvuru no:
38851/02, 31 Ocak 2008, Tunce ve diğerleriTürkiye,
başvuru numaraları:
2422/06, 3712/08, 3714/08, 3715/08, 3717/08, 3718/08, 3719/08, 3724/08,
3725/08, 3728/08, 3730/08, 3731/08, 3733/08, 3734/08, 3735/08, 3737/08,
3739/08, 3740/08, 3745/08 ve 3746/08, 13 Ekim 2009 ve SağnakTürkiye,
başvuru
no: 45465/04, 13 Ekim 2009). Hükümet’in mevcut davada sözkonusu koşullardan
sapma imkanı sağlayan hiçbir tespit ve argüman sunmaması nedeniyle, sözü edilen
kararlarda belirtilen aynı gerekçelerle AİHS’nin 5/4 ve 5/5 maddesinin ihlal
edildiği sonucuna ulaşmıştır.
…..AİHS’nin 13. maddesi kapsamında yapılan şikayete ilişkin olarak, AİHM, Türk
Hukuk düzeninin davalı ve davacılara, AİHS’nin 13. maddesi uyarınca ceza
davalarının süresinin uzun olduğu hakkında şikayette bulunabilmeyi sağlayan
etkin bir başvuru yolu sunmadığını daha önce tespit etme imkanı bulduğunu
hatırlatmaktadır (bkz, özellikle, Tendik vdTürkiye,
başvuru no: 23188/02, 22
Aralık 2005 ve sözü edilen Tunce vdTürkiye).
AİHM, mevcut davada farklı bir
sonuca ulaşmak için hiçbir neden görememektedir. Sonuç olarak AİHM, mevcut
davada, başvuranın davasının AİHS’nin 6/1 maddesi uyarınca makul sürede
görülmesi hakkını elde etmek için iç hukukta başvuru yolunun bulunmaması
nedeniyle AİHS’nin 13. maddesinin ihlal edildiği kanaatindedir..’
KAÇMAZ TÜRKİYE
DAVASI 43648/05 02.02.2010
‘….Daire’nin ikinci bilgi talebine Hükümet’in geç yanıt vermesi hususunda
ise, AİHM, AİHS’nin 34. maddesine göre Sözleşmeci Devletlerin, bireysel başvuru
yapan bir kişinin başvuru hakkından etkili olarak faydalanmasını
engelleyebilecek her türlü eylem veya ihmalden kaçınma yükümlülüğünü
üstlendiklerini yineler. Bir Sözleşmeci Devlet’in geçici tedbirlere uymaması,
AİHM’nin başvuranın şikayetini etkili olarak incelemesini ve başvuranın
hakkından etkili olarak faydalanmasını engellemek olarak değerlendirilmeli ve
dolayısıyla AİHS’nin 34. maddesinin ihlali olarak görülmelidir. (bkz. Mamatkulov
ve Askarov Türkiye
[BD], no. 46827/99 ve46951/99, § 128, AİHM 2005I).’
ÖCALAN / TÜRKİYE DAVASI 46221/99 12.05.2005
‘…basmakalıp gerekçelere dayanarak başvuranın tutukluluk halinin
devamına karar verdikleri koşulun, yalnızca AİHS’nin 5/3 maddesinin ihlal
edildiği sonucuna varmak için değil aynı zamanda bu tarz gerekçelere karşı
çıkmak amacıyla kullanılacak itiraz yollunun başarılı olma şansının ne denli
küçük olduğunun anlaşılması için de önemli unsurlardan biri olduğunu
hatırlatmaktadır (Koşti ve diğerleri). Ayrıca müteaddit defalar, AİHM, hukuki bir
nitelik taşımayan ve özgürlükten yoksun bırakmada kabul edilen usule ilişkin
güvenceler sunmayan sözkonusu yargılamanın AİHS’nin 5/4 maddesinin
gereklerine riayet etmediğine hükmetmiştir.
AİHM, özellikle, sözkonusu yargılamanın çekişmeli olması gerektiğini ve iddia
makamı ile tutuklu arasında her durumda “silahların eşitliğini” güvence altına
alması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca kamuya açık olarak yapılması gereken
sözkonusu yargılamaya başvuranın ve avukatının etkili bir biçimde katılımı
sağlanmalıydı (bkz, Bağrıyanık; Cahit DemirelTürkiye,
başvuru no: 18623/03, 7
Temmuz 2009). İşbu davalarda ulaştığı sonuçlardan farklı bir sonuca ulaşmak için
hiçbir neden göremeyen AİHM, AİHS’nin 5/4 maddesinin ihlal edildiği sonuna
ulaşmıştır. …. Konuya ilişkin yerleşik içtihadını (bkz. sözü edilen Pélissier ve Sassi
ve A.YılmazTürkiye
başvuru no: 10512/02, 22 Temmuz 2008) ve mevcut dava
koşullarını dikkate alan AİHM, yargılama sürelerinin çok uzun olduğu ve
“makul sürede yargılanma hakkı” gerekliliğini karşılamadığı kanaatindedir.
Bu itibarla, sözkonusu şikayet kapsamında AİHS’nin 6/1 maddesi ihlal edilmiştir.
….. AİHS’nin 13. maddesi kapsamında yapılan şikayete ilişkin olarak, AİHM, Türk
Hukuk düzeninin davalı ve davacılara, AİHS’nin 13. maddesi uyarınca ceza
davalarının süresinin uzun olduğu hakkında şikayette bulunabilmeyi sağlayan
etkin bir başvuru yolu sunmadığını daha önce tespit etme imkanı bulduğunu
hatırlatmaktadır (bkz. özellikle, Tendik ve diğerleri ve VurankayaTürkiye,
başvuru
no: 9613/03, 10 Mayıs 2007). ŞINEĞU VE DİĞERLERİ / TÜRKİYE DAVASI
4020/07, 4021/07, 9961/07, 11113/07 13.10.2009
‘…AİHM başvuranın ilk derece mahkemesi önünde yapılan duruşmalarda
birçok kez serbest bırakılma taleplerinde bulunduğunu ve bunların tamamının
reddedildiğini gözlemlemektedir. …AİHM, Hükümetin öne sürmüş olduğu başvuru
yolu ile ilgili olarak daha önce de benzer başvurularda incelediği üzere sözü edilen
başvuru yolunun bir yanda etkisiz ve uygulamada başarı ile sonuçlanabilecek bir
başvuru şansını garanti etmemesi (Bkz. diğerleri arasında, Koşti vd.Türkiye
no:
74321/01, 3 Mayıs 2007), öte yanda adli bir merci nezdinde sağlamış olduğu
güvenceler arasında özellikle vicahilik ve silahların eşitliği ilkelerine riayet
edilmemesi nedeniyle etkili bir başvuru olarak addedilemeyeceğini ifade
etmektedir (Bkz. aynı anlamda, BağrıyanıkTürkiye
kararı, no: 43256/04, 5
Haziran 2007).
….. Ağır ceza mahkemesi tarafından duruşma yapılmadan başvuranın serbest
bırakılma talepleri reddedilmiş, üstelik bu talepler “atılı suçun niteliği ve isnat
edilen suç” ve “dosyanın durumu” gibi birbirinin neredeyse aynısı basmakalıp
gerekçelere dayandırılmıştır (Bkz. diğerleri arasında, Cahir DemirelTürkiye
no:
18623/03, 7 Temmuz 2009 ve SağnakTürkiye
no: 45465/04, 13 Ekim 2009).
…. AİHM görevinin mevcut dava koşullarının değerlendirilmesi ile sınırlı
olduğunu dile getirmekte ve Hükümetin Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 5/4
maddesi anlamında etkili bir itiraza elverişli başvuru imkânı tanıdığını gösterir
somut herhangi bir örneği sunmadığını belirtmektedir.’
YİĞİTDOĞAN TÜRKİYE
DAVASI 20827/08 16.03.2010
AİHM, Ülkemiz ile ilgili ölüm, gözaltında kaybolma yahut işkence
iddialarında; sorumluların bulunup cezalandırılması ve yakınlarının tazmin hakkının
sağlanması için etkili bir soruşturma yürütülmeyerek bu haklar bakımından devletin
pozitif yükümlülüğünün yerine getirilmediği durumda, yaşam hakkı yahut işkence
yasağı kuralı ihlali yanında etkili başvuru hakkının da ihlal edildiğine karar
vermektedir. (Akdeniz/Türkiye – 31.05.2001, Menteş/Türkiye – 28.11.1997, Selçuk
ve Asker/Türkiye – 24.04.1998)
AİHM, 2007 tarihli Karaçay/Türkiye kararında, uyarma cezasına karşı idari
yargı yolunun kapalı olmasını, 2005 tarihli Bulga/Türkiye ve 2007 tarihli
Soysal/Türkiye kararında Olağanüstü Hal Bölge Valisi’nin, memur kararlarına karşı
yargı yolunun kapalı olmasını, 2008 tarihli Kayasu/Türkiye kararında HSYK
kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olmasını, 13. maddenin ihlali kabul etmiştir.10
Akdeniz/Türkiye başvurusunda Mahkeme’ye göre; 13. madde icabından olan
bu başvuru yolunun hukuken olduğu gibi uygulamada da, özellikle davalı devlet
10 Dr. Selami Demirkol, ‘Mahkemelerce Ciddi Bulunmayan Anayasaya Aykırılık İddialarının
Gerekçeli Olarak Karşılanmaması Sorunu Adil Yargılanma Ve Etkili Başvuru Hakkı İlkeleri
Bağlamında Konunun İrdelenmesi’ İÜHFMC. LXVI, S.2, s. 3-14, 2008, s. 10.
makamlarının eylem veya ihmal suretiyle söz konusu yolun kullanılmasını haksız
şekilde engellememeleri anlamında gerçek ve fiilen etkili olması gerekir.
Benzer bir şekilde, kötü muamele ve işkence iddialarının söz konusu olduğu
soruşturmalarda, doktor raporlarının mümkün olduğunca detaylı hazırlanması
gerekmektedir. Mahkeme, Kaya/Türkiye ve Oğuz/Türkiye başvurlarını incelerken,
klasik otopsi yapılmadığını ve cesetlerin sadece dıştan incelendiğini gözlemlemiştir.
Kaya davasında, olay yerinde yapılan ölü muayene incelemesi sonucunda
hazırlanan otopsi raporunun vücuda kaç kurşun girdiğini dahi belirtmediğine dikkat
çekmiştir.
Yine, faili meçhul bir ölüm olayını konu alan Tanrıkulu davasında
hazırlanan otopsi raporunu inceleyen Komisyon, vücuda girip çıkan kurşunların
hangi yönden atıldığını otopsi raporunda belirtmediği ve böylece, maktülün önden
mi yoksa arkadan mı vurulduğunun belli olmadığını gözlemlemiştir.
Tepe/Türkiye davasında, milli otoriteler tarafından sistematik otopsi
yapılmaması mahkeme tarafından çok eleştirilmiştir.
Salman/Türkiye davasında ise, İstanbul Adli Tıp Kurumu’nca hazırlanan
rapora göre maktulün uzun süredir kalp sorunları olduğu belirtilmiş ve göğsündeki
yararların, maktulün kalp krizi geçirdiğini düşünen polisler tarafından maktulü
hayata döndürmek için kalbine masaj yaparken olmuş olabileceğini belritmiştir.
Polis memurlarını yargılayan mahkeme ise bu rapora atıfta bulunarak beraat kararı
vermiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise, iki uluslararsı adli tıp uzmanının
görüşüne başvurmuştur. Bu uzmanlar görüşlerinde; göğüs kafesindeki yara ve
berelerin kardiyak masajı ile oluşamayacağını belirtmişlerdir. Bunun üzerine
Mahkeme, yapılan otopsinin ölüm sebbeini tam olarak belirlemeye yetmediği
sonucuna varmıştır.
Mahkeme Salman kararında, Birleşmiş Milletler tarafından 1991 yılında
hazırlanan Otopsi Protokolüne atıfta bulunmuştur. Bu otopsi Protokolüne göre;
şüpheli ölüm olaylarında mutlaka otopsi bulugularının mümkün mertebe rapora
geçirilmesi ve ceset üzerindeki bulguların mutlaka fotoğraflarla belgelenmesi
gerekmektedir.
Etkin bir soruşturmanın nasıl olması gerektiği konsundaki Mahkeme
içtihadı, Mahkeme’nin 4 Mayıs 2001 tarihli Jordan/İngilitere kararında özetlenmiş
ve bu özete Jordan Prensipleri adı verilmiştir. Bu prensipler, bugüne kadar
Mahkeme önüne gelmiş olan olaylardan artılmış olup bir soruşturma sırasında
asgari olarak yapılması gerekenleri içerir. Bu prensiplerin değişen şartlara ve yeni
teknolojik gelişmelere göre yorumlanmaları gerekmektedir.11
Resim-1: Türkiye’nin yıllara göre AİHS m. 13 ihlal rakamlarını gösteren grafik 12
Sözleşme’nin 13. maddesi kapsamında ihlal yönünden Türkiye hakkında AİHM’in
inceleme yaptığı başvuruların listesi çalışmamız ekinde yer almaktadır.13
11 Özcan Özbey, a.g.e, s. 376-377.
12 http://www.inhak.adalet.gov.tr/istatistik/2013/19.pdf (çevrim içi) Erişim Tarihi: 31.10.2015
13 Av. M. Sezgin Tanrıkulu, ‘İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru için El Kitabı’,
Seçkin Yayınları, Ankara 2007, s. 338-350.
SONUÇ
Ülkemizde 23.09.2012 tarih itibariyle uygulaması kabul edilmiş olan
bireysel başvuru yolunun, AİHM’ne kıyasla ne kadar yeni olduğu, ülkemizin de
AİHS’e aykırılık konusunda ne kadar tecrübeli olduğu ortadadır.
Bu hali ile AY Mahkemesinin üzerinde büyük bir yük olduğu izahtan
varestedir. AY mahkemesi esasen AİHM etkili başvuru hakkının vücut bulmuş bir
hali olarak dünyaya gelmiştir. Yukarıda atıfta bulunduğumuz AİHM kararlarında
da görüldüğü üzere; Mahkeme, başvuru yollarının tamamının etkili olmasını değil,
birden fazla kademeli olan başvuru yolları içersinde dahi nihayetin bir yerde etkili
başvuru yolunun tanınmış olmasını yeterli görmektedir.
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu da esasen, bireylerin
Sözleşme kapsamında ve imzacısı bulunduğumuz protokolleri kapsamında ve
nihayet Ülkemiz Anayasası’nda da yer almış olan ihlalleri işaret etmek, şikayet
etmek için tanınmış bir başvuru yoludur.
Ancak AİHM’nin yükünü hafifleten bu başvuru yolu, uygulamada ne yazık
ki diğer yargı yollarının kaderi ile karşılaşmıştır ve başvuru yoğunluğu nedeni ile
tatmin edici sürelerde incelemede bulunamamaktadır. Ayrıca başvuru yolunun adli
müzeharat talebi ile yöneltilebileceğine ilişkin düzenleme olmasına karşın,
nihayetinde başvurunun harca tabi kılınması da bu başvuru yoluna erişimi
kısıtlayabilecek hal ve sebeplerden biri olarak düşünülebilecektir.
AİHM tarafından adil yargılanma hakkının temel ihlal sebebimiz olarak
görülen ‘makul süre’yi aşan yargılama süreleri yönünden bakıldığında Anayasa
Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunun etkili başvuru yolu olma özelliğini
yitirmesi de mümkündür.
Bu bakımdan önemli olan, yargılama faaliyetini normlar hiyerarşisi
kapsamında Sözleşmeye hakim ve öncelik tanıyan, temel insan hakları kavram ve
değerlerine hakim ve bunları üstün tutan yargı sujelerinin görevlendirmesine
gitmek, yargı sujelerinin sürekli eğitim ve ihtisaslaşmasını teşvik etmek, temel
eğitimler ve içtihat niteliği kazanan hatalı uygulamalar yönünden gereken eksikleri
gidermek, personel sayısını arttırmak, toplumun algısını sulh ve uzlaşmaya
yöneltmek, mahkeme sayısını ve kademelerini arttırmak gibi tali çözümler ile
adalete erişme konusunda vatandaşı bireysel başvuru öncesinde tatmin edebilmek
önem kazanmaktadır. Nihayetinde etkili başvuru yolunun amacı da Sözleşme’de
tanınan hakkın ihlal edildiği iddiasının ulusal düzeyde çözüme ulaştırılabilmesini
sağlamaktır.
KAYNAKÇA
Demirkol, Selami : ‘Mahkemelerce Ciddi Bulunmayan Anayasaya Aykırılık
İddialarının Gerekçeli Olarak Karşılanmaması Sorunu Adil Yargılanma Ve Etkili
Başvuru Hakkı İlkeleri Bağlamında Konunun İrdelenmesi’ İÜHFMC. LXVI, S.2, s.
3-14, 2008.
Dutertre, Gilles : ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından Örnekler’,
Avrupa Konseyi Yayınları, Kasım 2003.
Gemalmaz, M. Semih : ‘Avrupa Insan Hakları Sözleşmesi/Protokolleri ve
Öngörülen Denetim Sistemi’ Ekonomik Yaklaşım, Cilt 8, Sayı 27, 1997
Özbey, Özcan : ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Başvuru Yöntemleri’, Adalet
Yayınevi, Ankara 2008. (a.g.e. olarka kısaltılmıştır.)
Özbey, Özcan : ‘Türk Hukukunda Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru
Hakkı’, Adalet Yayınevi, Ankara 2013.
Tanrıkulu, Sezgin : ‘İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru için El
Kitabı, Seçkin Yayınları, Ankara 2007.
Kazancı İçtihat Bankası